BURADA BUNUN GİBİ BİR SÜRÜ ŞARKI VAR…
GADJO DİLO (ÇILGIN YABANCI)
Dünya’nın neresinde olursalar olsunlar Roman topluluklar hakkında hırsızlardır,
göçebe yaşarlar gibi birçok olumsuz ya da çok eğlencelidirler, çok iyi müzisyendirler gibi
birçok olumlu olduğu zannedilen bilgi kirliliği vardır. Bu gibi yanlış bilgilerin hiçbiri bir etnik
topluluğun kültürünü, geleneklerini, kökenini yansıtacak tanımlamalar değildir. Kültürün ve
geleneklerin altında kökenden gelen bir bilgi ve hayatı anlamlandırma şekli vardır. Tabii ki de bir insanın ait olmadığı bir kültürü yorumlaması çok zordur. Çünkü, kültürel kodları yine o yaşantı çerçevesinde yorumlamamız ve o hayatın içerisinde nasıl bir yeri olduğunu
anlamamız gerekir. Başka bir kültürü yorumlamak, anlamak zordur ama bu zorluğa
girmeden, bakış açımızı onların baktığı yere getirmeden yargılara varmak büyük bir hatadır.
Bu yazıda inceleyeceğimiz Tony Gaflif yönetmenliğindeki Gadjo Dilo (Çılgın Yabancı)
filminin anlaşılmasını kolaylaştırmak için böyle bir girişi uygun buldum. Çünkü dünya
üzerinde yaşayan, varlığını ve kültürünü devam ettirmeye çalışan etnik bir topluluğun sosyal olarak yaşadığı en büyük sorun belki de kültürünün, yaşantısının, hayata karşı duruşunun dışarıdan bakış ile anlaşılmaya çalışılmasıdır. Gadjo Dilo filmi, bir Fransız’ın babasından kalan bir müzik kasetine kaydedilmiş şarkıdaki Roman şarkıcıyı bulmak için çıktığı yolda Romanya’da bulunan bir Roman köyüne gelmesi, yabancılık çekmesi, iletişim kuramaması, zamanla o kültürü anlamlandırması ve onlar gibi yaşamaya başlamasını anlatan bir yapıttır. Bu filmi özel kılan neden ise Roman kültürünün anlamlandırılma ve bir yabancının yaşadığı anlamlandırma sürecinin klişelerden uzak, çok doğal bir şekilde yansıtılmasıdır. Tabii ki bir başyapıt olarak kabul edilen bu filmi sadece sosyolojik açıdan incelemek çok doğru değildir. İzlediğimiz tüm filmlerde karakterlerin içsel yolculuğuna da şahit oluruz. Gadjo Dilo filminde de baş karakterimiz Stefan’ın deneyimlediği yola çıkmak, arayışta olmak, kendini bulmak, kendini bilmek, yolun devamıyeti gibi inisiyasyon aşamalarını görürüz. Filmde bu inisiyasyon aşamaları Roman toplumu için de geçerlidir. İşte Gadjo Dilo filmini bir başyapıt yapan unsur, hem Roman toplumunu ve bu topluma dışarıdan bakışı bir araya getirilmesi bilmesi hem de bir yabancının ve Roman toplumunun kendini bulma hikayesini bir potada eritebilmesidir. Bu da tabii ki Roman asıllı olan usta sinemacı Tony Gatlif’in hayatındaki deneyimleri sinemaya kendi çizgisiyle aktarmasının başarısıdır.
Filmdeki her sahneyi, her diyaloğu, göstergebilimsel her ayrıntıyı birkaç farklı açıdan inceleyebilmek mümkündür. Genel olarak sosyoloji ve inisiyasyon aşamaları açılarından bakıldığında film kendini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Filmin başlangıcında baş karakterimiz Stefan’ın tek başına ıssız bir yolda yürüdüğünü görürüz ve Stefan ‘’ yürümekten çok sıkıldım’’ der. Yönetmenin bize başlangıçta vermek istediği detay, Stefan’ın uzun süredir yolda, arayışta ve bu filmin içeriğinin bir ‘’kendini bulma’’ hikayesi olduğudur. Hatta bu sahnede Stefan bir taşın yanına arayışta ve kayıp bir şekilde oturur ama filmin sonunda aynı yere kendini bulmuş ve arayışını tamamlamış bir şekilde döner. Bu ayrıntı da filmin bir ‘’kendini bulma’’ hikayesi olduğunun göstergesidir. Stefan yolda karşılaştığı ilk insanlara ‘’siz müzisyen misiniz?’’ sorusunu yöneltir. Çünkü babasından kalan bir müzik kasetindeki şarkıcıyı aramaktadır ve gördüğü herkese aynı soruyu soracak kadar bu işe takıntılı hale gelmiştir. Stefan’ın babası da bir gezgindir ve bu nedenle babasını pek görememiş, hayatında onun eksikliğini yaşamış, babasının ölüm döşeğinde son kez dinlediği şarkıyı kendi iç dünyasında yüceltmiş ve babasına (özüne) yaklaşmak için bu şarkının peşine düşmüştür.
Stefan’ın onu bu arayışında bir yola sokacak ‘’Eşikçi’’ olan ve ona rehberlik edecek olan İsador ile karşılaşmasında, İsador’un oğlunun haspe girmesine vesile olan gacoların kapısına dayandığını görürüz. İsador’un ağzından ‘’ Bizim için adalet yoktur.’’, ‘’Bugün başka gaco görmek istemiyorum’’ gibi cümleler çıkar. Fakat, başka bir gaco olan Stefan’ı görünce hemen onu oğlu gibi sahiplenir. Burada İsador, oğlu hapse girdiği için haksızlığa uğradığını düşünmektedir ve eksikliğini bu şekilde gidermeye çalışır. Ayrıca bu sahne Romanların toplumdaki var olan adaletten nasıl bir pay aldığını ve Romanlar’ın içinde dışarı karşı oluşan kendini koruma iç güsünü çok net gösterir. İsador, Stefan’ın dilini bilmese de onunla içkisini paylaşır ve kalacak yeri olmayan Stefan’a kendi yatağını verir. Stefan’ın, arayışını simgelen şarkıyı dinletmesi üzerine çok enteresan bir cevap alırız, ‘’ burada bunun gibi bir sürü şarkı var.’’
Stefan sabah uyandığında neredeyse tüm köy orada toplanmıştır. Bir yabancının orada bulunması bu olayı doğuracak kadar şaşırtıcıdır. İsador’a çok büyük bir olay olduğu için tez haber gelir, ‘’evimizde bir gaco var…’’ ve ona gacoyu tarif ederken abartırlar, içsel dünyalarında onu görsel olarak da farklılaştırmışlardır. Köyde büyük bir olay olması ve gacoyu bu şekilde tarif etmeleri aslında Roman toplumunda yabancıların nasıl kodlandığını gösterir. Çünkü Romanların toplum içerisinde etnik kimliklerinden ötürü yaşadığı olumsuz deneyimler dışarıyı tehlikeli görmelerine sebep olmuştur. Stefan köyden uzaklaşırken yürüdüğü cadde boyunca orada yaşayanların onu suçladığını, içselleştirdikleri yabancı (gaco) algısını kusmalarını izleriz. Stefan’a ithaf edilen suçlamalara bakınca aslında
toplumun Romanlar’a yapıştırdığı suçlamalarla aynı olduğunu görürüz. Bu da Roman
toplumun içinde biriktirdiği ve dışarı aktaramadığı karşılık verme içgüdüsüdür. İsador Stefan’ı yakalar, köylülere onun kendi himayesinde olduğunu anlatır ve onu gacoların ve Romanlar’ın beraber oturduğu bara götürür. İsador burada onun Paris’ten gelen bir arkadaşı olduğunu söyleyerek caka satar. İsador’un amacı, düşük bir sınıf olarak görülen Romanlar’ın karizmasını düzeltmek ve yine haksızlığa uğrayan romanların eksikliğini gidermektir. Hatta sözlerine Romanlar’ın Paris’te yüksek kademeli olduğunu, her işi yapabildiğini, insanlarla iç içe olduğunu söyleyerek devam eder. Romanlar’ın toplum içerisinde karşılaştığı tüm olumsuzlukların ve toplum işleyişinden ayrı kaldıkları tüm ortamların orada olmadığını söyler. Bu sözler toplum içerisinde altta kalmış, sosyal ve ekonomik olarak toplumdan ayrı düşmüş etnik bir topluluğun her ferdinde oluşan düşünceleri yansıtır. Fakat oradaki yabancılar İsodur’un bu söyledikleriyle alay ederler. Çünkü bunlar hiç bir yerde olmayacak şeylerdir… Fakat İsador’un en çarpıcı sözü ‘’Roman’ların diğer insanlardan farkı yoktur’’ olur. Bu söz aslında bir Roman’ın insani olarak toplum içerisinde hangi konumda olmak istediğinin özetidir, diğer insanlardan farkı olmayan bir konumda… Bu sekansta Tony Gatlif, Romanların toplum içerisindeki konumunu ve bu sınıflaştırmadan ötürü Romanlar’ın içinde oluşmuş kendini koruma içgüdüsünü çok net ve doğal bir şekilde yansıtmıştır.
Tony Gatlif, insanın kendini aramasına, bu yolda çeşitli badireler atlatmasına ve
özüne ulaşmasına dayanılmaz bir istek duyan bir sinemacıdır. Gadjo Dilo filminde de bu
dayanılmaz isteğini gerçekleştirdiğini görürüz. Filmde insanın özünü temsil eden öğe
müziktir. Stefan’ın Roman bir şarkıcının peşine düşmesinin altındaki anlam ise onun özünün
Roman yaşantısında olduğudur. Stefan, bir şarkıcının peşine düşmüş, ülkeler geçmiş,
sonunda olması gereken yere gelmiş ve ona rehberlik edecek kişiyle karşılaşmıştır. Fakat
dilleri farklıdır, bununla beraber hayata karşı olan tüm anlamlandırmaları da farklıdır ve
anlaşamazlar. Stefan İsador’a karşı iyilik için evini temizler. Fakat İsador’un orada bir düzeni vardır ve aslında Stefan o düzeni bozar. İsador çok sinirlenir ve ‘’Herkes sana gülüyor! Sürekli aptalca şeyler yapıyorsun’’ sözlerini söyler. Stefan daha oranın işleyişini, düzenini bilmemektedir ve yaptığı şeyler kendisine göre çok iyi olsa da başka düzene göre aptalcadır. Stefan bu tepkiyi alınca kendi kurduğu düzenekle İsador’a evdeki bir plağı dinletir. Plaktaki şarkıyı İsador’un babası söylemektedir. İsodor hemen yumuşar, tüm köylüler toplanır ve aralarında sıcak bir bağ kurulur. Plaktaki şarkı da İsador’un özünü temsil eder (Çünkü onun babasıdır). Yine bu gösterge de müziğin özü temsil ettiğini gösterir. Kültürel olarak anlaşamayanlar özden öze bir bağ kurmuştur. Stefan’ın hem özüne olan yolculuğun hem de farklı birini anlamasının ilk adımı budur, yani ‘’yakınlaşma’’. Köyde çat pat Fransızca bilmesine rağmen Stefan ile yakınlaşmayan Sabina bile bu sahneden sonra Stefan’a karşı yumuşar. Stefana dili, kültürü, anlamdırmayı her şeyi öğretecek olan olan Sabinadır ve Stefan ‘’Akıl Hocası’’ ile ilk olumlu temasını gerçekleştirmiştir. Stefan kendi özüne aşkla ulaşacaktır.
Stefan, iyice köy hayatının içine girer, onlarla yaşar, o hayata yavaşça alışır. Aynı zamanda onu özüne yakınlaştıran ve ona Roman kültürünü öğreten Sabina ile yakınlaşır. Bir meyhane sekansında oradaki Romanların eğlendiği gibi eğlenir, onların yaptığını yapar. Bu davranışı bir taklit gibidir. Tıpkı bir çocuk gibi ilk önce onlardan olduğunu göstermek için taklit eder. Bu taklit aşaması ise kendi özüne ulaşma yolunda ikinci adımdır. Çocukluk yıllarımızda ilk önce büyüklerimiz ile aramızda bir bağ kurulur, ondan sonra kültürümüzü, yaşantı içindeki davranışları büyüklerimizden görüp taklit ederiz ve son olarak bu yaşantının yaşam içerisinde ne gibi anlamlar taşıdıklarını idrak ederiz. Stefan da zamanla bu davranışların hayat içerisindeki ağırlığını keşfedecektir.
Aynı meyhane sekansında Nora Luca (kasetteki şarkıcı)’yı bulur, onun Nora Luca’sı
(özü) Sabinadır. Stefan ve Sabina sevişmek (birleşmek, bir olmak) ister fakat bu aşama
İsador’un oğlunu hapisten çıkması ve köyüne gelmesi ile yarıda kesilir. Henüz Stefanın
özüyle birleşmesine ve o kültürü tamamen anlamasına engel olan birşey vardır. Özünün ve
anlamlandırmasının yerine oturması için ‘’Acı’’ eksiktir. İsador’un oğlu intikam için bara gider ve burada bir Roman isyanı izleriz. İsador’un oğlu Adriani kendine içki sipariş eder ve
barmen parasının olup olmadığını sorar, bu bile Romanlar’ın nasıl algılandığını açıkça
gösterir. Adriani, kendisini hapse attıran herkese içki ısmarlamak ister ama bu oradakilerin
çok ağrına gider ve Adriani’ye küfreder. Adriani elindeki bardağı fırlatıp bir adamı öldürür.
Gacolar bunun üzerine Roman köyünü basarlar ve Adriani’yi aramak yerine tüm köyü yakıp
yıkarlar. Adriani ölür ve tüm Romanlar yerinden olur, açıkta kalır. İsador ise oğlunun ölüm
haberini para kazanmak için çabaladığı, insanları eğlendirdiği, lüks bir evde alır. Orada
yaşam için bir çaba vardır, fakat dışarıdan görünen salt eğlencedir. Ölüm haberiyle İsador
yıkılır ve orayı terk eder. Tony Gatlif’in acı tanımının somut hali budur. Bu acı tarifini ise
Romanların toplumdaki uğradığı baskı, adaletsizlik ve dışarıdan görünüş ile damlama
oluşturur. İşte bu acı yaşanırken birleşme olur. Stefan ve Sabina çırılçıplak, yeniden doğmuş gibi ormanda koşturur.
Sonunda kahramanımız Stefan başladığı yere geri döner. Yürümekten çok sıkılmış, yere çökmüş bir kayıp gezgin olarak durduğu yerde şimdi kendini bulmuş dimdik ayakta ve bir Roman gibi durmaktadır. Ayrıca yanında yeni bulduğu ruh da vardır, Sabina… Stefan arabadan inerken teypte kendini bulduğu şarkı çalmaktadır ve şarkının sözleri çok enteresandır, ‘’Mutlu Çingeneler’e bile rastladım’’. Dışarıdan gelen bir yabancının, dışarıdan bir bakış açısının, kendini bulduğu şarkıda bu sözlerin geçmesi bile çok şeyi anlatmaktadır. Toplum içerisinde bu şekilde varlıklarını sürdürmek zorunda kalan bir etnik topluluğun içinde mutlu insanlara ‘’bile’’ rastlarsınız. Bu söz ‘’Romanlar çok eğlencelidir, dertleri vardır ama neşelerini kaybetmezler, kavga ederken birden bire oynarlar’’ gibi düşüncelerin tüm duyuları kapalı algılarla üretildiğini çok net göstermektedir. İşte Stefan bu acıları yaşamış biri olarak şarkının anlam ağırlığını içinde tam olarak yaşamaktadır. Tüm topladığı kasetleri parçalar ve gömer ve bunu tam olarak bir Roman olarak yapar. Buradaki davranışı taklit değildir. Artık sonradan dahil olduğu hayatala tam olarak birleşmiştir. Yakınlaşma, taklit etme ve anlamlandırma aşamalarını tamamlamıştır. Bu tamamlanmayı, Sabina’ın onu bu halini görüp gülümsemesinden de anlarız. Köyde onunla aynı dili (aynı iletişimi) paylaşan bir tek o vardı, kültürü kültür içinden (kendini kendi içinden) okumayı o öğretti. Aslında Sabina da kendi tamamlanışını o an yaşadı. Stefana özünü o verdi, onunla birleşti ve onu Çingene yaptı. Yolun bu aşamasındaki tamamlanışlarını yaşayıp tekrar yollarına devam ettiler. Bu hem bir gaconun kendini buluş hem de Roman kültürünün kendi anlamlandırmasını, yaşantısını ve acısını aktarış hikayesidir.
Yazan: Ali Ekrem Kulağıduymaz
Filmi izlemek isteyenler için;